4 Şubat 2011

Asurlular İstanbul’da

Kültepe`de gün ışığına çıkartılan eserler, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı etkinlikleri kapsamındaki “Asurlular İstanbul’da” sergisi ile İstanbullularla buluşuyor.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı etkinlikleri kapsamında düzenlenen bu sergide MÖ 2. binyılında, Kaniş Krallığı’nın merkezi ve Anadolu’daki Asur Ticaret Kolonileri sisteminin başşehri olan, Kayseri’nin hemen 20 km kuzeydoğusundaki Kültepe`de 1948 yılından beri yürütülen kazı çalışmalarıyla günışığına çıkartılan eserler ‘Asurlular İstanbul’da’ isimli sergi ile İstanbullularla buluştu.

‘Asurlular İstanbul’ sergisinde, 60 yılı aşkın bir süredir kazı çalışmalarının yürütüldüğü Kültepe-Kaniş Karumu`nda ortaya çıkarılan ve günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Kayseri Müzesi ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde korunan eserler arasından seçilen 495 arkeolojik eser sergileniyor.

Eski adı, çivi yazılı belgelere göre Kaniş veya Neşa olan Kültepe, Erciyes dağının eteğinde, bereketli bir ovanın ortasında tarihi ve doğal anayolların birleştiği noktada yer alıyor. Bu konumuyla Kültepe, eski dünya ticaretinde ve siyasetinde önem kazanarak, özellikle MÖ 3. binin sonlarında ve 2. binin ilk çeyreğinde Anadolu-Suriye-Mezopotamya arasında parlak bir ticaret ve sanat merkezi olarak öne çıkıyor. Yazının Anadolu’ya girdiği ve aydınlanmanın başladığı yer olan Kültepe/Kaniş/Neşa’yı bu sergi ile yakından tanıma fırsatı yaratılmaktadır. Anadolu’ya gelen Asurlu tüccarların merkez olarak seçtiği Kültepe’de bulunan yaklaşık 25 bin civarındaki çivi yazılı tablet, Asurlu veya yerli tüccarların ticari faaliyetleri, yönetim ve hukuk sistemi, sanat ve dini inançları hakkında bizlere zengin bilgiler veriyor. Sistemli bir ticaret sayesinde kurulan ilişkiler aracılığıyla, Anadolu halkı ilk kez bu dönemde yazıyla karşılaşılıyor.

Bu çağdan sonra Anadolu insanı, Kültepe Kaniş-Karumu’ndan edindikleri deneyim ve birikimle, Anadolu’nun ilk merkezi devletini, yani Hitit Devleti’ni kurmuştur. Hitit uygarlığının oluşmasına kaynaklık eden ve MÖ 3. binyıldan itibaren Kültepe’de gelişen kültürün etkileri, Hititler ve sonraki kültürler aracılığıyla günümüze kadar ulaşıyor. Doğu ve Batı arasında bir köprü olduğunu vurguladığımız Anadolu’nun Batı kültürlerinin oluşmasındaki katkısı ve etkisi, bu sergide yer alan eserlerle izlenebilir.

Küratörlüğünü Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu ve Dr. Şeniz Atik’in yaptığı, sergi tasarımını Şahin Paksoy’un hazırladığı sergi, 29 Mart 2011 tarihine kadar Pazartesi günleri hariç her gün 09:00-17:00 saatleri arasında görülebilir.

Frida Kahlo ve Diego Rivera Sergisi

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi 2011 yılına, 20. yüzyıl sanatının Meksika ve dünyadaki en çarpıcı figürlerinden; Frida Kahlo ve Diego Rivera ile ülkemiz sanatseverlerinin buluşmasıyla giriyor; “Gelman Koleksiyonu’ndan Frida Kahlo ve Diego Rivera” sergisi. Türkiye’de ilk kez Pera Müzesi’nde konuk olacak 20. yüzyılın efsane çifti Frida Kahlo ve Diego Rivera, yapıtları kadar özgün karakterleri, yaşam öyküleri ve merak uyandıran birliktelikleriyle de dünya kamuoyunda ilgi uyandırıyor.


Jacques ve Natasha Gelman’ın koleksiyonunda yer alan, Meksika’nın ulusal kültür varlıkları envanterine kayıtlı ve Meksika dışında çok az sayıda sergilenen40 yapıt, çiftin en önemli eserlerinden oluşuyor.

Ülkemiz sanatseverlerini, duyulduğu ilk andan itibaren heyecanlandıran, Berlin ve Viyana’da düzenlenen ve 2010 yılına damgasını vuran Frida Kahlo Retrospektifi’nin en gözde Kahlo yapıtlarının yanı sıra Diego Rivera’nın eserlerinin de yer aldığı “Gelman Koleksiyonu’ndan Frida Kahlo ve Diego Rivera” sergisinin küratörü Dr. Helga Prignitz-Poda.

Eserleriyle olduğu kadar, sıradışı ve tartışmalı yaşamlarıyla, fırtınalı ilişkileriyle ilgi çekerek sinema ve edebiyat dünyasına da ilham veren ikilinin 20 Mart 2011’e kadar ziyarete açık kalacak sergisi Pera Müzesi`nde...

1 Şubat 2011

Beyazıt Yangın Kulesi Işıklandırıldı

Beyazıt Kulesi, yangınları gözetlemek ve haber vermek amacıyla İstanbul'un Beyazıt semtinde 1749 yılında inşa edilen 85 metre yüksekliğinde kule. Gözetleme yerine kadar çıkan merdivenler 180 basamaktan ibarettir.

Başlangıçta ahşap olarak inşa edildi. 1756'daki Cibali yangınında yandı. 1826'da yeniden yapılan kule yeniçeri ayaklanmasında tekrar yandı. Kule üçünçü kez Sultan II.Mahmut zamanında, 1828 yılında Senekerim Balyan'ın mimarlığı altında tekrar yapıldı. Beyazıt Yangın Kulesi,
Nöbet Katı
İşaret Katı
Sancak Katı olmak üzere üç bölümden oluşur.

Yangın, Beyazıt Kulesinden gündüz sarkıtılan sepetlerle, gece ise fener yakılarak haber verilirdi.

Yangın kulesine “yangın köşkü”, gözcülerine de “köşklü” denirdi. Beyazıt Yangın Kulesi’nde 20 köşklü bulunurdu. Kulelerdeki odalarda yatar kalkarlardı. 1923'e kadar köşklüler kulelerdeki görevlerine devam ettiler.

Uzun süre geceleri farklı renklerde aydınlatılarak İstanbullulara ertesi günün hava tahminin duyurulması için kullanıldı. Kulenin mavi renkte aydınlatılması ertesi gün havanın açık olacağını, yeşil yağmuru, sarı sisi ve kırmızı karı haber verir. Bu uygulamaya 1995 yılında son verildi, 2010 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin girişimiyle tekrar başlandı.

1997 yılında başlayan restorasyon çalışmalarına kadar kullanılamayacak durumda olan kule iki yıl süren çalışmalar sonucunda eskiden olduğu gibi yangın gözetleme, meteoroloji ve yol durumunu bildirmek amacıyla kullanılmaktadır. Günümüzde İstanbul Üniversitesi'nin Merkez Kampüsü içinde yer alır.
Beyazıt Yangın Kulesi’nin ışıklandırılması projesi sonucu bir önceki aydınlatma çözümüne göre yüzde 60 enerji tasarrufu, atmosfere salınan sera gazında ise yıllık 19 ton azalma sağlanacak. Kullanılan yeni armatürlerin ömürlerinin 3 kat daha uzun ömürlü olması sayesinde bakım maliyetleri yüzde 70 oranında azalacak.